Başlangıçta
Titanlar ve Olimpos tanrıları arasındaki savaş, antik Yunan mitolojisindeki en önemli olaylardan biridir. Titanlar, ilkel tanrılar Uranüs ve Gaea'nın birliğinden doğan eski nesil tanrılardı. Muazzam boyutları ve güçleri ile biliniyorlardı ve uzun yıllar kozmosa hükmettiler. Bununla birlikte, Zeus'un önderliğindeki Olimposlular olarak bilinen genç nesil tanrılar, onların kurallarına meydan okudular. Savaş on uzun yıl sürdü ve Teselya ovasında yapıldı. Titanlar başlangıçta Olimposlulara karşı savaşlarında başarılı oldular, ancak sonunda Zeus ve kardeşleri Poseidon ve Hades, Zeus'un şimşekleri ve Poseidon'un üç çatallı mızrağı gibi güçlü silahların yardımıyla onları yendi. Yenilen Titanlar daha sonra yeraltı dünyasında bulunan bir zindan olan Tartarus'a hapsedildi. Titanlar ve Olimpos tanrıları arasındaki savaş, iki tanrı grubu arasındaki basit bir savaştan daha fazlasıydı. Düzenin ve uygarlığın kaos ve ilkel güçler üzerindeki zaferini sembolize ediyordu. Titanlar doğanın güçlerini ve eski dünyayı temsil ederken, Olimposlular yeni dünyayı ve akıl ve düzenin kurulmasını temsil ediyordu. İki tanrı grubu arasındaki çatışma, medeniyetin gelişimi için bir metafor olarak görüldü ve Yunan mitolojisindeki en kalıcı mitlerden biri olmaya devam ediyor.
Olimposluların zaferi, kozmosta yeni bir düzenin kurulmasıyla sonuçlandı ve dünyanın kontrolünü ele geçirdiler. Savaşı kazandığı gün Zeus tahtını Olimpos Dağı'na kurmuş ve dünyayı ayakları altına sermişti. Zeus Olimpos'taki kızıl altından yapılma tahtında oturur, kardeşlerine pay ettiği krallıkları izlerdi. Birbirinden ilginç deniz yaratıklarının arabasını çektiği Poseidon'u izlemek ne kadar kolaysa ölülerin kederli ruhlarının kaybettikleri aşk, ışık ve eğlence yoksunu karanlık ve kasvetin korkunç ülkesi yeraltı dünyasının tanrısı Hades'i izlemek bir o kadar zordu.Büyük bulut kümeleri Olimpos'un eteklerini örttüğünde Zeus dünyayı bir süreliğine izleyemese de Afrika sahillerinde omuzlarında gökyüzünü taşıyan yaşlı Atlas'ı her daim görürdü. Atlas o kadar uzun zamandır bu görevi yerine getiriyordu ki omuzları çökmüş, beli bükülmüş olmasına rağmen başta kardeşleri Prometheus ve Epimetheus olmak üzere kimse ona yardım etmiyordu. Prometheus ve Epimetheus'un ilk insanı yaratmak gibi çok daha kolay görevleri vardı.
Başlangıçta dünya o kadar güzel bir yerdi ki tavanı altınla, zemini inciyle bezenmiş Olimpos'ta binlerce mücevher ile işlenmiş tahtlarında oturan tanrılar bile dünyada yaşamak istiyorlardı , ancak Olimpos'ta yaşamak zorundaydılar. Bu yüzden Prometheus ve Epimethus'a hem kendilerine benziyen hem de kendilerinden farklı bir varlık yaratmalarını emrettiler. Bunu yapabilmek için ellerinde sadece kil olan Prometheus ve Epimethus uzun uğraşlar sonucunda insanı yarattılar. İnsan tanrıların sahip oldukları tüm özelliklere sahipti, biri hariç, ölümsüzlük...
Bir zaman sonra Prometheus ölümsüzlük haricinde tanrıların sahip olduğu ama insanların sahip olmadığı bir şeyi fark etti; tüm kosmostaki tek ateş Zeus'un sarayında yanmaktaydı. Prometheus Olimpos'tan bu ateşi çalarak insanlara hediye etmek için çok cüretkar bir plan yaptı.
Olimpos tanrıları Zeus'un tahtının etrafında toplanmış tartışırken Prometheus Olimpos'un kutsal ateşinden bir parça alıp içi boşaltılmış bir kamışın içine koyarak dünyaya döndü. Zeus'un intikam alacağını bilen Prometheus korku içinde beklemeye başladı.
Prometheus derhal yakalandı ve Kafkas dağlarında bir kayaya zincirlendi. Öfkesinden çılgına dönen Zeus Prometheus'un üzerine aç bir akbaba saldı ve akbaba Prometheus'un karaciğerini parçalayarak yedi. Ancak öfkesi bir türlü dinmeyen Zeus, Prometheus'un karaciğerini her sabah tekrar parçalanıp yenmesi için her akşam yeniliyordu. Bu korkunç ceza akbabanın Zeus'un yarı tanrı oğlu Herkül tarafından öldürülmesiyle son bulmuştur.
Karaciğerin insan vücudunda kendi kendini yenileyen tek organ olması tesadüf mü sizce?
Commentaires